Beyinlerinizi pudralamıyorum - fabrikası değişti,
Sabahın köründe müfreze beni kurşuna dizdi.
Nereden çıktı karşıma bu eğri büğrü yollar
Biliyorum bilmesine de, "Anlatma!" diyorlar.
Komutanım neredeyse kurtarmıştı beni,
Ama biri "Kurşuna dizin!" diye diretti.
Müfreze kusursuzca emri yerine getirdi,
Ama biri vardı ki, o ateş etmedi.
Gözü kara talihim hiç yüzüme gülmedi,-
Bir esir aldım ama getiremedim.
Bizim yorulmak bilmez Özel Kalem'den Suetin,
Daha o zaman fark edip, bunu bir yere not etti.
Allem etti, kallem etti,
İşi bir punduna getirdi.
Hiç kimse bir şey yapamadı.
Hayır, biri yaptı, o ateş etmeyen.
Elim boşluğa düştü aptalca bir çığlıkla - "Ateş!"
Ve ateş bana dünyanın öte yanına gidiş iznini verdi.
Ama duyuyorum:- "Yaşıyor bu mikrop. Revire taşıyın!"
İkinci kez kurşuna dizmeyi uygun bulmuyor kanunlar.
Sonra ise, doktor, garipseye garipseye,
Hayretler içinde kurşunları çıkardı,
Bense sayıklamalar arasında, sohbet ettim gizlice
O ateş etmeyen delikanlıyla.
Yaralarımı, köpek gibi, yalaya yalaya iyileştirdim,
Hastanelerde, olanlara rağmen, saygı gösterildim.
Bana bayanlar ha bire meftun gelip gittiler:
"Hey sen, ölmeyi beceremeyen, hadi iğneye!" dediler.
Bizim tabur Kırım'da kahramanca savaştı,
Ben de oraya glikoz gönderdim,
Savaştan daha fazla tat alsın diye,
Kim mi? İşte şu ateş etmeyen.
Fincandan çay içtim, bazen alkolle,
Ölmedim, sonuna kadar savaştım.
Kendi alayına atadı. - "Savaş!" dedi komutan,-
Öldüremedilerse, bende değildi kabahat!..
Ben de mesuttum, ama, bir kütüğe oturup,
Beyaz balina gibi uludum, feleğe lanet okudum,-
Alman nişancı öldürmüştü beni,
O ateş etmeyeni vurup.