Becerebildiğimiz kadar dayandık.
Bir oraya, bir buraya, Pin-kodu unutmuştuk.
Şimdi de gidiyoruz, toprağa dokunmadan,
Ve duvara çarpıyoruz,
Doğduğumuz günden beri girişin nerede olduğunu bilmemize rağmen.
Şüphelerin zor anları geldi - geçti.
Şerefin eli kolu yandı, külleri döküldü, ve karışım
İçildi.
Ve küreği tutana
Söyleyin ki, Esrarlı Özbek - artık burada.
Üç yaşlı kadın bodrumda, çaputlarına bürünmüş,
Ama kıymetli ipliği saklayanlar
Bilirler, kargıyı kavramış bir şekilde içenlerin bildiği gibi,
İçeceği, ve içmeye sebebi olmayanların bildiği gibi.
Tüm engin bozkıra yayın,
Yakıcı sis ve bulanık yeşil karışımın arasından,
Kömür çıkaranlara ve ihtimamla buğday ekenlere,
Fısıldayın onlara - Esrarlı Özbek şu an burada!
O "yandaş" değil, "karşı" da değil, - o Ay ile meşgul, Bashō gibi,
Hiç kimsenin mukadderatına karışmaz.
Sadece, bulunduğu yerde, her şey
Kendiliğinden olağanlığında olur gider.
Uzun zamandır arkın altında eğilip kalanlara deyin ki,
Cimriliğin, domuzluğun, hakir görmenin manası yok!
Anlamsız
Olmadığın gibi görünmek,
Esrarlı Özbek burada iken.
Hepimiz kapatılsak da sağır zindanlara,
Yaksak uçakları, trenleri çarpıtsak, -
Bu onun
Bulunduğu yerden bizim buraya gelmesine mani olmaz.
Tekrar ediyorum, bağırıp çağırmaya bir sebep değil bu.
Her şey nasılsa - öyle kalacak.
İşin sırrına erenler, -
Bilirler ve onlar susacak,
Çünkü Esrarlı Özbek - artık burada.