Yaşlı adamı gördün mü,
Kapatılmış pazar yerindeki,
Yerdeki kağıdı tekmeleyen,
Eskimiş ayakkabılarıyla?
Gözlerinde onur göremezsin,
Avcunda gevşekçe tutar:
Dünün gazetesini, dünün yalanlarını anlatan.
Yaşlı kadını gördün mü,
Londra sokaklarını yürüyen,
Saçlarında çamur, kıyafetleri yamalı olan?
Onun sohbet edecek vakti yoktur,
Ah, o sadece yürümeye devam eder,
Taşıdığı iki poşet içinde tüm eviyle...
Gece-boyu açık kalan kafede,
11'i çeyrek geçe,
Aynı yaşlı adam, tek başına oturur.
Dünyaya bakar,
Çay fincanının kenarından.
Her çay bir saatini alır,
Sonra eve tek başına döner.
Yani, bana yalnız olduğunu,
Ve güneşin sana açmadığını nasıl söylersin?
Bırak da elinden tutup seni,
Londra sokaklarında yürüteyim.
Sana bir şey göstereceğim,
Fikrini değiştirecek.
Yaşlı adamı gördün mü,
Deniz Tüccarları'na Yardım Kurumu'nun bahçesindeki?
Göğsündeki madalyalar gibi hatıraları da solup gidiyor.
Kış şehrimizde,
Yağmur biraz acıyarak ağlar,
Bir unutulmuş kahramana daha,
Bu umursamayan dünyada.
Yani, bana yalnız olduğunu,
Ve güneşin sana açmadığını nasıl söylersin?
Bırak da elinden tutup seni,
Londra sokaklarında yürüteyim.
Sana bir şey göstereceğim,
Fikrini değiştirecek.
Bırak da elinden tutup seni,
Londra sokaklarında yürüteyim.
Sana bir şey göstereceğim,
Fikrini değiştirecek.