Orada oturmuşum, dalgın,
bir başlıkla kafamda,
tuhaf şeyler geçiyor aklımdan.
Bağırmak geliyor içimden,
ama anlamıyorum hangi amaçla,
sonra birden ağlıyorum biraz
ve gülüyorum sanki bir oyunmuş gibi.
Sesler duyarsam, cevap vermiyorum
ve tuhaf bir dünyada yaşıyorum:
pek az sorun var orada
orada insanlar tertip peşinde değil.
Ne geleceğim var, ne şimdim
ve şimdiyi yaşıyorum sonsuzca,
geçmişim artık uzak benim için.
Ama gerekli her şeyim var,
hazine sandığında denizi bile değişmem
şu hayalini gördüğüm şeylere
ve anlamıyorum niçin ağladığımı.
Bilmiyorum aşkın ne olduğunu
ve anlamıyorum kalp çarpıntısını,
benim için nedir bir erkek:
kollayıp gözetendir, geçindirendir beni.
Ama arada bir hissediyorum:
gecenin kara pençeleri
bana belirsiz hareketler yaptırıyor,
birden o sesi duyuyorum
ve burada başlıyor cehennem azabım,
unutmak istiyorum, hatırlamak istiyorum,
zihnim patlamak üzere.
Ve bulduğum her şeyi derliyor
ve böyle bitirmeye çalışıyorum bu işi,
çünkü benim için umut yok artık,
asla çıkamam bu odadan.
Gıcırdayan küçük bir karyolada
bu dehşet verici yerde
ben sık sık hayal ediyorum gökte uçtuğumu.
Bilmiyorum nasıl bir kötülük edebilirim
sadece uçtuğumu hayal ediyorsam eğer,
anlamıyorum gözcülerim
niçin bağlıyorlar ellerimi.
Her ne pahasına olursa olsun
bir gömlek giyeyim istiyorlar,
arkamdaki ellerimi vargücümle itiyorum
ve bu noktada hep ağlıyorum.
Allahım, ne büyük bir kargaşa
ve ne müthiş bir görüntü,
ak bir gölge geçiyor zihnimin içinden.
Ellerimi vargücümle ısırıyorum şimdi
ve bir an için hatırlıyorum:
Bir zamanlar, belki çok da uzak olmayan:
Biri bana: “Seni seviyorum”, diyordu.
Bir elvedada yok oluverdi ses,
huzur kapladı zihnimi
ve böyle, o günden beri,
oturmuş, duruyorum burada.