suç olmadan dönerken bir otopsi sabahından
doğrulurken öfkenden iki adım uzağımda
boynundan göğsüne denk düşen bulvar
devrilen binalar Acıbadem Durağı'nda.
ayır dudak payı yırtık ruhum, ayrık
mukadderat zift, tut ki kaldık ayrı gayrı
saklanma! patika yol zaman zalim
fezanın yangınlardan yadigar halim
objeler ihvanlık, nesneler objektif
eskimez insanlık, eskimoyu katletti
kan döker kalbe vermez direktif
zamanla ağır geldi taktığım sudan bileklik
göstermez gündüz gözü camımda kör sineklik
kör bıçaktım. üstümü örtmeseydin.
bıraksaydın da son sözümü söyleseydim.
arar bulurdun gerçekten özleseydin
aslında şaşkınım
yıllar olmuş attığın kurşunun bıraktığı
şuurumun sakatlığından
yanında yattığımdan, dibe battığımdan
sesimi sildiğinden, şarkımı kısalttığından
fakülte çıkışı yaktığım sigaraydın.
bu aşkı kılıcım bile karşılayamazdı.
ölümle atlar nasıl yarışır..
böyle olmasaydı
biz birbirimizi her zaman üzerdik
bizim bütün düzenimiz kargaşada düzendi
sen dudağını kilitlerden, ağlayıp küserdin inan
dokunulamayacak kadar güzeldin.
ey o zalim şüpheyi şakağıma vuran çelişki!
ey onun elini tutunca dağılan kalabalık!
gökyüzüne baktığımda saygın bir subay görüyorum
bu haydut kibrimi bir tarafa bırakıp
ruhun sevmek istediğinden nefret etmek zor
onsuz ağaç gibisin hiç akraban yok
sor kaç semt kaç durak ağlanır
kaç eşya ayaklanır, kaç kadın yasaklanır
aşkın ilk nefes bilgeliğin son gasp edilir
sabahın körü yüzümde tokat sersemliğin
odam boş diyelim ki bugün savaş bitti
ne var yani adımlarını alsan geri
bilirsin hayat bir bakıma güzeldir.
dar sokaklar, poz veren eski dostlar gibi
mercedes gibi, turkuaz gibi, yaz gibi
fazla bir mektup, son bir şans gibi