Yemin ederim yüzünü görüyorum,
Ve ruhum aydınlanıyor,
Kaşlarını gösteriyorsun güneşe doğru,
Ve dünya çiçek açıyor,
Mendilini düşürüyorsun yürürken,
Ve farkında olmadan elim kaldırıyor onu yerden,
Tüm çeşmelerden daha serinletici,
Bir gülüşün var senin.
Sen benim bülbüllerimin yuvalarındaki zilsin,
Kokun şifalı bir ot, tadın boya ve bir resim taslağı bana göre,
Sen benim mayıstaki güneş ışınımsın, cildinin kreması, güftelerimsin,
Arabada şarkı söylerken,
Sandalyelerimizi birleştiriyoruz ve çok tuhaf hissediyorum.
Şehri saran sarılmalar, doğrular var sende,
Pirinç tadında bir öpücük var sende ve süt var vadilerinde,
Mars'tan geldim deyip gidebilirsin de,
Sen geri dönünce ikimiz de gideriz oraya,
Ama bazen, sadece bazen,
Bir şey nasıl gözüküyorsa öyle oluyor,
Bazen sen çoktan gitmişsin gibi oluyor.
Kadınım, benim cesur kadınım,
tarıyor örgüsünü bir denizkızı gibi,
Ve istediği zaman kumda bile kürek çekiyor,
Ah kadınım, ferah dudakların,
Daha da güzeller,
Benim dudaklarımı kuşattıklarında,
Gülüşün de daha güzel ısırdığında,
Ah kadınım.
Hatırlıyor musun güneşin doğuşunu?
Sanki şafak bizi güçlendiriyormuş gibi hissediyorum,
Ve sonra yağmur damlalarının sessiz sohbeti,
Küçük yağmur damlaları üzerlerine düşeni yaptılar,
Sonra sandalyelerimizi yakınlaştırdık,
Seslerimiz uyuyakaldı,
Hissediyorum gözyaşlarını,
Düşüyorlar ama yok bir adları,
İnanıyorum kurtaracağım,
Seni bu karmaşadan bir dans ile,
İşte özgürlük budur,
Daha fazla vermekten pes etmemektir,
Eğer sende böyle hissedip istiyorsan,
Daha da ilerleyip sonuna kadar yürütebiliriz.
Kadınım, benim cesur kadınım,
tarıyor örgüsünü bir denizkızı gibi,
Ve istediği zaman kumda bile kürek çekiyor,
Ah kadınım, ferah dudakların,
Daha da güzeller,
Benim dudaklarımı kuşattıklarında,
Gülüşün de daha güzel ısırdığında,
Ah kadınım.
Ah kadınım...