Bir araba, yeni seri bir araba, temiz. Motoru sağlam, son muayenesi yapılmış, her şeyi işler halde.
Parlak boyalı, son işçiliği özenle yapılmış.
Zemine monte küçük vites kolu, bitişme noktasında işli parlak suni deriden kıvrımla son buluyor.
Siyah kertikli bozuk para yeri, pek modern. Mat siyah renkteki plastik pencere küllükleri, kusursuz iş görüyor.
Bir el, beyaz bir adamın seyrek tüylü eli, yavaşça hareket ediyor. Bir deflektörü açıyor, cam kayıyor, hafifçe gıcırdıyor, ince tiz bir gürültü.
Sonra sessizlik, bir baş yaklaşıyor, cama yaslanıyor, kıpırtısız sabit alından yavaşça bir damla düşüyor.
Adam, öylece durmuş, kıpırtısız; araba da öylece durmuş, kıpırtısız.
Bir otoyol, duran arabalardan oluşan bir otoyol, Durmuş arabalardan, durmuş pek çok arabadan oluşan bir otoyol. Arka arkaya dizili durmuş arabalar.
Bir şey olmuş, bir şey olmuş, klakson gürültüsü, yanıp sönen sirenler, evet bir şey olmuş yüz yedinci kilometrede, bir kamyon.
Hâlâ sessizlik.
Sıra durmuş, biri aşağı iniyor, sessizlik, saçma bir sessizlik. Uzaktan İngilizce konuşulduğu duyuluyor, alçak sesle bir rüyadaki gibi.
Uzaklardan bir yerden acı acı öten sirenin sesi geliyor hafifçe.
Yeniden arabalarına biniyor insanlar, kuyruk yavaşça ilerliyor, birkaç ürkek, heyecan verici sollama.
Yüz yirmi, yüz elli, yüz doksan, sollama sinyali, sollama sinyali, klakson.
İlk tünelde, pozisyon lambaları, sollama sinyali.
İkinci tünel, manzara değişiyor, ufka doğru uzayıp gitmiyor artık, aşağıda ve yukarıda yeşil lekeler, hoş bir şekilde birbirini izleyen küçük basamaklar halinde genişliyor.
Tünel, karanlık ışık. Tünel, karanlık ışık. Tünel, karanlık ışık.
Açık alan, oldu işte
Deniz deniz deniz