Marinella’nın öyküsü, gerçek bir öykü.
Kayıp ırmağa düştü baharda
ama görünce rüzgâr öyle güzel olduğunu
ırmaktan bir yıldızın üstüne taşıdı onu.
Tek başına, bir acının anısı olmadan,
bir sevginin hayali olmadan, yaşıyordun.
Ama bir kral, tacı ve maiyeti olmayan,
üç kez çaldı bir gün kapını.
Ay gibi aktı başındaki şapkası
aşk gibi kırmızıydı harmanisi
sen onun peşinden gittin bir neden yokken
uçurtmanın ardından gittiği gibi bir çocuğun.
Güneş vardı, güzeldi gözlerin,
dudaklarından, saçlarından öptü seni o,
Ay vardı ve yorgundu gözleri,
beline koydu elini.
Öpüşler ve tebessümler birbirini izledi,
sonra yalnızca zambaklar kaldı,
onlar gördüler yıldızların gözüyle
rüzgâr ve öpüşlerle teninin titrediğini…
Diyorlar ki sonra, geri dönerken sen
kimbilir nasıl kayıp düşmüşsün ırmağa
ve o, inanmak istememiş öldüğüne,
yüz yıl daha çalmış kapını.
Bu, senin şarkın Marinella.
Göğe uçtun, bir yıldızın üstüne
ve bütün güzel şeyler gibi
yalnızca bir gün yaşadın, gül misali
ve bütün güzel şeyler gibi
yalnızca bir gün yaşadın, gül misali.