Sarışın örgüler, mavi gözler ve sonra
şu kırmızı çorapların
ve yanaklarındaki masumluk,
daha da kırmızı iki portakal
ve o karanlık bodrum (sessizce soluk alıp verirdik orada)
ve koşuşların, yankısı “hayır, yo hayır”larının.
Korkutmaya başlıyorsun beni:
Nerelerdeydin, neler yaptın?
Bir kadın mı, kadın mı, söyle bana
ne demek oluyor: “Ben bir kadınım artık”?
Ama sana kaç kolun sarıldığını biliyorsun sen,
şu olduğun şeyi olmak için.
Ne önemi var, nasılsa söylemeyeceksin bana,
maalesef.
Ama hatırlarsın yeşil denizi ve ikimizi,
kayaları ve beyaz fonu…
“Gözlerin ne renk senin?”
Bunu sorarsan bana, cevap vermem.
Ah kara deniz, ah kara deniz, ah kara de…
sen aydınlık ve berraktın benim gibi.
Ah kara deniz, ah kara deniz, ah kara de…
sen aydınlık ve berraktın benim gibi.
Çimlere bıraktığımız bisikletlerimiz ve sonra
ikimiz: uzanmışız gölgeye.
Bir de çiçek koyalım ağzına, ne dersin,
daha neşeli görünür her şey...
Ve birden şu sessizlik aramızdaki
ve şu tuhaf bakışın,
çiçek düşüyor ağzından ve sonra…
yo, hayır, çek şu elini lütfen.
Neredeydin, ne yaptın, ha?
Bir kadın mı, kadın mı, kadın mı, söyle bana
ne demek oluyor: “Ben bir kadınım artık”?
Şu kendinden emin gülümsemeni tanımıyorum ben,
bilemiyorum kim olduğunu, kimsin bilemiyorum artık.
Artık korkutuyorsun beni, ne yazık ki,
ama hatırlarsın iri dalgaları ve ikimizi,
su sıçratmaları ve kahkahalarını.
Ne kaldı geriye gözlerinin derinlerinde?
Alev sönmüş veya yanıyor
Ah kara deniz, ah kara deniz, ah kara de…
sen aydınlık ve berraktın benim gibi.
Ah kara deniz, ah kara deniz, ah kara de…
sen aydınlık ve berraktın benim gibi.
Yükselirken güneş, yavaşça yükseliyor ve sonra
ışık yayılıyor çepeçevre...
Gece hayaletlerinin gölgeleri,
ağaçlar ve hala çiçekli çalılar,
hala aşk dolu gözleri bir kadının.