Dedem hep dedem olagelmiş…
Daima, her an Ambrogio’dur kendisi;
demek istediğim, davranış sorunları yoktur.
Ama ben Ambrogio’ya benzemiyorum.
Bütünlük, güçlü noktam değildir,
kendimi rahat hissetmem için
bir role/kimliğe ihtiyacım var.
Mesela, köydeysem
ve şömineyi yakacaksam
yavaşça odun toplayıp
bir köylü gibi davranıyorum.
Ve trende bir kadınla karşılaşınca
ciddi ve mazbut adamı oynuyorum:
Az konuşan, ama arkasında
bütün bir geçmiş olan adam gibi davranıyorum.
Ve başarılı olursam,
rolüm üzerime oturursa
o zaman adeta bir kişi olup çıkıyorum.
Bazen parkamı giyiyorum,
şu gri-yeşil savaşçı parkasını…
Üzerime giyip vücudumu ona uyduruyorum
ve ben parkaya uyunca düşüncem de uyuyor.
Yok, eğer Hegel okuyorsam,
konsantre oluyor, iyice kaptırıyorum kendimi
Hegel’e değil, tabii ki,
alimlik tutkuma.
Ve başarılı olursam,
rolüm üzerime oturursa
o zaman adeta bir kişi olup çıkıyorum.
Dedem tek rol seçmiş kendine,
ikide bir değişmeyen / değiştirmediği,
demek istediğim tek bir davranışı var.
Ben ise, hep
yeni bir tanıma ihtiyaç duyuyorum.
Kaldı ki, herkes yapıyor bunu,
üstü kapalı bir anlaşma bu.
Ama bugünden itibaren haykırmak istiyorum:
Hiç kendim olmadım ben
ve çekinmeden söylüyorum:
Ahmak gibi oynuyorum rolümü.
Ve başarılı olursam,
rolüm üzerime oturursa
o zaman adeta bir kişi olup çıkıyorum.
Bir gün arayacak olursak
gerçekten kim olduğumuzu
kuşkum odur ki
hiçbir şey bulamayacağız.