uyanış
uyandın nerdesin?
evinde.
alışamadın hala uyanır uyanmaz evinde olmaya
on üç yıl hapiste kalmanın sersemliklerinden biri de bu.
yanında yatan kim?
yalnızlık değil
karın
uyuyor melekler gibi mışıl mışıl
yaraştı hatuna gebelik
saat kaç?
sekiz
demek ki akşama kadar emniyettesiniz
çünkü teamüldendir
polis ev basmaz güpe gündüz
akşam gezintisi
hapisten çıkmışın
çıkar çıkmaz da
gebe koymuşun karını
takmışın koluna
geziyorsun akşamüstü mahallede
karnı burnunda hatunun
nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü
sen saygılı ve kibirlisin
hava serin
üşümüş bebek elleri gibi
bir serinlik
avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir
mahallenin kedileri kasabın kapısında
ve üst katta kıvırcık karısı
yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini akşamı seyrediyor
alacaaydınlık tertemiz gökyüzü
duruyor ortada çoban yıldızı
bir bardak su gibi pırıl pırıl
bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı
dut ağaçları sarardıysa da
incirler hala yeşil
mürettip refikle sütçü yorginin
ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
parmakları birbirine dolanmış
bakkal karabetin ışıkları yanmış
affetmedi bu ermeni vatandaş
kürt dağlarında babasının kesilmesini
fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri türk halkının alnına
mahallenin veremlileri yataklara düşenler
bakıyor camların arkasından
çamaşırcı huriyenin işsiz oğlu
omuzlarında keder kahveye gidiyor
ajans haberlerini okuyor
radyosu rahmi beylerin
uzak asya da bir memleket
sarı ay yüzlü insanlar
beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler
oraya gönderildi seninkilerden
dört bin beş yüz tane memet
kardeşlerini katletmeye
kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan
ve umumiyetle filan değil sırf sana ait
ve eli kolu bağlı bir hüzün
karını arkadan itip yere yuvarlamışlarda
düşürmüş gibi çocuğunu
yahut yene hapisteymişinde karakolda yene dövülüyormuş gibi
köylü jandarmalara köylüler
ansızın bastırdı gece
bitti akşam gezintisi
bir polis jipi saptı sizin sokağa
karın fısıldadı
bizim eve mi ?
gecenin saat biri
masanın örtüsü mavi basma
üstünde yalansız, güleryüzlü,
cesur kitaplarımız durur.
esirlikten dönmüşüm anacığım,
kendi memleketimde düşman kalesinden.
gecenin saat biri,
lambayı söndürmedik.
yanımda karım yatar,
karım beş aylık gebeliğinde.
etim etine değende,
elimi karnına koyanda
bebek kıpır kıpır kıpırdar.
dalda yaprak, suda balık,
rahimde insan yavrusu,
yavrum...
yavrumun pembe yünden zıbını,
anası ördü.
bedeni benim karışımla bir karış,
kolları şu kadarcık.
yavrum...
kız olursa
tepeden tırnağa anasına benzesin istiyorum,
oğlan olursa boyu posu bana.
kız olursa ela ela baksın,
oğlan olursa maviş maviş.
yavrum...
yavrum öldürülmesin istiyorum yirmi yaşında.
oğlan olursa cephelerde,
kız olursa sığınaklarda geceyarıları.
yavrum...
kız olsun, oğlan olsun,
kaç yaşında olursa olsun,
yavrum düşmesin istiyorum hapislere,
güzelden, haklıdan,
barıştan yana diye...
fakat malum, kızım yahut oğlum,
gecikirse suların ışıması dövüşeceksin.
ve hatta
yani haylice müşkül zanaatmış bizde bugün
babalıktan zaanatı da.
gecenin saat biri,
lambayı söndürmedik.
belki yarım saat sonra,
belki sabaha karşı.
yine basılabilir evim,
beni alıp götürürler,
kitaplarımızla beraber.
yanımda birinci şubeninkiler
dönüp bakarım,
durur kapıda karım
eşiğin üzerinde.
uçar entarisi sabah rüzgarında.
yükü ağır karnında,
bebek kıpır kıpır kıpırdar.
doğum
anası bir oğlancık doğurdu bana;
kaşsız, sarı bir oğlan,
masmavi kundağında yatan
bir nur topu, üç kilo ağırlığında.
benim oğlan
dünyaya geldiği zaman,
çocuklar doğdu korede,
sarı ay çiçeğine benziyorlardı.
makartır kesti onları,
gittiler ana sütüne bile doymadan
benim oğlan
dünyaya geldiği zaman,
çocuklar doğdu yunan zindanlarında,
babaları kurşuna dizilmiş.
bu dünyada ilk görülecek şey diye
demir parmaklığı gördüler.
benim oğlan
dünyaya geldiği zaman
çocuklar doğdu anadoluda,
mavi gözlü, kara gözlü, elâ gözlü bebeklerdi.
bitlendiler doğar doğmaz
kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden.
benim oğlan
benim yaşıma bastığı zaman,
ben bu dünyada olmıyacağım,
ama harikulâde bir beşik olacak dünya,
siyah,
beyaz,
sarı
bütün çocukları
sallıyan
mavi atlas döşekli bir beşik.