Biz üç kişiydik; Bedirhan, Nazlıcan ve ben
Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek...
Adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara
Boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek.
El tetikte kulak kirişte ve sırtımız toprağa emanet
Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi
Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık
Deniz çok uzaktaydı ve dokunuyordu yalnızlık.
Gece uçurum boylarında, uzak çakal sesleri
Yüzümüze, ekmeğimize, türkümüze çarpar geçerdi
Göğsüne kekik sürerdi Nazlıcan, tüterdi buram buram
Gizlice ona bakardık, yüreğimiz göçerdi.
Belki bir çoban kavalında yitirdik Nazlıcan' ı,
Ateşböcekleriyle bir oldu kırpışarak tükendi.
Bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza,
Kurşun gibi, mayın gibi tutuşarak tükendi...
Oy Nazlıcan vahşi bayırların maralı
Nazlıcan saçları fırtınayla taralı
Sen de böyle gider miydin yıldızlar ülkesine
Oy Nazlıcan... oy canevinden yaralı.
Nazlıcan serin yayla çiçeği
Nazlıcan deli dolu heyecan
Göğsümde bir sevda kelebeği
Nazlıcan ah Nazlıcan...
Artık yenilmiş ordular kadar eziktik, sahipsizdik
Geçip gittik, parka ve yürek paramparça
Gerisi ölüm duygusu, gerisi sağır sessizlik,
Geçip gittik, Nazlıcan boşluğu aramızda.
Bedirhan'ı bir gedikte sırtından vurdular
Yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları
Omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca
Titredi ve iki yana düştü kolları.
Ölüm bir ısırgan otu gibi sarmıştı her yanını
Devrilmiş bir ağaçtı ay ışığında gövdesi
Uzanıp bir damla yaş ile dokundum kirpiklerine
Göğsümü çatlatırken nabzımın tükenmiş sesi.
Sanki bir şakaydı bu, birazdan uyanacaktı,
Birazdan ateşi karıştırıp bir cigara saracaktı
Oysa ölüm sadık kalmıştı randevusuna ah
O da Nazlıcan gibi bir daha olmayacaktı.
Ey Bedirhan; katran gecelerin heyulası,
Ey Bedirhan; kancık pusuların belası
Sen de böyle bitecek adam mıydın, konuşsana...
Ey Bedirhan ey mezarı kartal yuvası.
Bedirhan mor dağların kaçağı
Bedirhan mavi gözleri şahan
Zulamda suskun gece bıçağı
Bedirhan ah Bedirhan.
Biz üç kişiydik
Üç intihar çiçeği
Bedirhan, Nazlıcan ve ben
Suphi...