Genç bir adamken çantamı toplamış
Bir serseri gibi yaşıyordum.
Murray’ın yeşil ovalarından tozlu uzak bölgelere...
Battaniyemle her yeri dolaşıyordum.
Derken 1915’te, ülkem dedi ki “Oğlum…
Artık avarelik yeter, yapılacak işler var..”
Bir teneke şapka ile bir silah verdi
Ve beni uzaklardaki savaşa gönderdi…
Ve orkestra Waltzing Matilda’yı çaldı…
Körfezden yelken açarken
Gözyaşı, bağrışmalar ve gülücükler içinde
Gelibolu’ya doğru yola çıktık…
O felaket günü ne kadar iyi hatırlıyorum
Kanımız, kuma ve denize döküldüğünde
Suvla koyu dedikleri cehennemde,
Kasaplık koyun gibi boğazlanıyorduk
Cesur Türk, hazırdı, en iyileriydi
Kurşunla, şarapnelle yıkadı bizi
Ve 5 dakikada bizi cehenneme yollayabilirdi
Bizi dosdoğru Avustralya’ya yolladı.
Ve orkestra Waltzing Matilda’yı çaldı…
Biz ölülerimizi gömmek için durduğumuzda
Biz bizimkileri gömdük, onlar kendilerinkini
Ve tekrar başladı…
Yaşayanlar hayatta kalmak için ellerinden geleni yaptılar
O ölüm, kan ve ateşin çılgın dünyasında
Ve sağ kalabildim yedi uzun hafta
Cesetler etrafımda üst üste yığılırken
Derken, patladı bir büyük Türk bombası tepemde
Ve, hastanedeki yatakta uyandığımda
Ve bana yaptıklarını gördüğümde, Tanrım, ölmeyi istedim
Ölümden daha kötü şeyler olduğunu hiç bilmiyordum.
Artık, sırtta battaniye, averelik yok..
Yeşil çayırlara doğru, ne uzak ne de yakın…
Çadırı kurmak, kazığı çakmak için
İki bacağa ihtiyacı var bir adamın
Artık benim için avarelik yok…
Yaralıları, sakatları topladılar
Ve eve, Avustralya’ya yolladılar…
Kolsuz, bacaksız, kör ve çıldırmışları..
Gururlu, yaralı Suvla kahramanlarını
Ve gemimiz Circular körfezine girdiğinde,
Baktım bacaklarımın eskiden olduğu yere.
Ve tanrıya şükrettim, beni bekleyen kimse olmayışına,
Matem tutacak, üzülecek ve acıyacak…
Ve orkestra Waltzing Matilda’yı çaldı...
Bizi çıkışa doğru taşırlarken
Kimse gülümsemedi, sadece öyle baktılar
Sonra, yüzlerini başka tarafa çevirdiler.
İşte, her Nisan’da verandamda oturur
Resmi geçidi izlerim
Silah arkadaşlarımı seyrederim, ne kadar da gururla yürürler
Eski parlak günlerini hatırlayarak…
Yaşlı adamlar yavaş yürür, hepsi iki büklüm, tutuk ve kırgın
Unutulmuş bir savaşın yorgun yaşlı kahramanları
Gençler bana “Bunlar niye yürüyorlar?” diye sorar…
Ben de kendime aynı soruyu sorarım
Ve orkestra 'Waltzing Matilda’yı çalar
Yaşlı adamlar hala çağrıya yanıt veriyorlar
Yıllar geçtikçe sayıları azalıyor
Birgün geride yürüyen kimse kalmayacak
Avare dolaşmak, avare dolaşmak
Kim benimle avare dolaşmaya gelecek?
Belki onun ruhunu duyacaksın o nehri geçerken...
Kim benimle avare dolaşmaya gelecek?