Buhar olup gitti kızıl bir bulutun içinde,
gecenin birçok açıklığından birinin içinde,
ilgi ve sevgi ihtiyacı ile,
büyük bir ihtiyaç, “Beni seviyorsan, ağla”,
karşılık görmek için.
Değerdi yaz akşamlarınızın keyfini çıkarmaya,
çok yalın bir “Hatırlıyorum” ile:
Hatırlıyorum seyrettiğimi bir kilo ot kiraladığınızı
emekli köylülere ve kadınlarına
ve armağan ettiğinizi bol bol deryaları
ve başka ve başka dalgaları iş başındaki denizcilere.
Sonunda, gizlendiğiniz yerleri birer birer keşfetmiştim,
pişmanlık duymadan safdilliğime;
çünkü daha ilk siperden itibaren,
daha çok meraklıydım sizden,
çok daha meraklıydım sizden.
Sonra sizin “Nasılsınız?”larınız arasında bocalıyor,
şaşıyordum daha az bilinen, daha amansız sözlerinize,
şöyle: “Kendini nasl hissediyorsun arkadaşım, narin arkadaşım? İstersen, ayda bir saat ilgilenirim seninle".
“İki çocuğumu kaybettiğimi biliyor musunuz?"
"Hanımefendi, oldukça dalgın bir kadınsınız”.
Ve gene nezaketinizle teslim alıyordunuz beni
tam da bir hayalim
---ikinci sıradaki dansçı kadın---
bilinmeyen bir gelecek için salladığında
armağanını ---iri göğüslerini---
ve yeni sezaryen izini…
Güzelmiş, diye düşünüyordum,
parmaklarımın bittiği yerde
bir biçimde bir gitarın başlaması.
Ve sonra, sizin “Görüşmek üzere!”leriniz arasında oturmuş,
sizden daha az yorgun hissediyordum kendimi,
çok daha az yorgundum sizden.
Oynayabilirdim pantalonu ile bilinmeyen kadının
ta ki görene kadar açıldığını ağzının.
İsteyebilirdim çocuklarımın herhangi birinden
hakkımda kötü ve yüksek sesle konuşmasını.
Takas edebilirdim gitarımı ve kaskını
“Kaybedeceğiz” diyen tahta bir kutu ile.
Sorabilirdim size, köpeğinizin adı ne diye.
Benimkinin adı, bir süreden beri Hür.
Her gün bir yamyam tutabilirdim
öğretmesi için bana yıldızlara ne kadar uzağım.
Litrelerce mercanı geçebilirdim
“Görüşmek üzere” adlı bir yere varmak için.
Ama aklımdan bile geçmedi,
daha sarhoş olduğum sizden,
çok daha sarhoş olduğum sizden.